26 Temmuz 2013 Cuma

Bir Kısım

İnsan geçim derdinden başka dertlere de sahip olmayı hak ediyor. Sınırlı yaşamı boyunca ekonomik alt yapılı tüm davranışlarını düzenlemenin çarelerini ararken başka hiç bir konu da endişelenmeye ne hali ne vakti kalıyor. Kendisine yatırım yapabileceği, doğayı, diğer insanları, diğer ülkeleri düşüneceği hatta bu konularda katkı sunabileceğini hayal bile demiyor. Devletler kuruluyor, temsilciler seçiliyor her şey insan hayatını düzenlemek, şartlarını iyileştirmek için inşa ediliyor fakat tüm politikalar askeri, siyasi, sosyal her ne konuda olursa olsun hep ekonomik amaçlar uğruna planlanıyor. Bunlar halkların refahı, ülkelerin gelişmesi için gibi gözükse de perde arkasında insan hayatına, doğanın tahribatına sebep oluyor. Farklı ülkeler, farklı ırklar belirlenen sınırlar içerisinde ekonomik gelişimini arttırmak için birbirlerinin hayatlarından çalıyor kaynaklarından çalıyor. Hatta bu uğurda birbirlerini katlediyor. Dünyada var olan her kaynak tüm dünyanın insanlarındır, ihtiyacı olan herkesindir. İnsanın dünyada var olduğundan bu yana oluşturulan, değiştirilen, geliştirilen bu düzen kimsenin yararına değil hatta çoğunluğun zararına işliyor. Çoğunluk kavramı da rahatsız edici insan birey olarak azınlık olmanın ne olduğunu yüz yıllardır acı tecrübelerle öğrendi. Herkes biran, bir yerde, bir açıdan azınlık oluyor. Hak her zaman her yerde hak doğuştan sahip olunan ya da sonradan seçimle, baskı altında kazanılan özellikler dolayısıyla azınlık haline gelen insanlar için de hak. Apaçık ortada olan insan hangi dili konuşursa konuşsun hangi ırktan olursa olsun hangi ülkede yaşıyorsa yaşasın kabul ettiği, ortak bilinçle dillendirdiği yanlışlıklar hüküm sürüyor tüm dünya genelinde. Fakat geçinme kaygısı ve ekonomiye bağlı hayat düzeni yüzünden kimse bunları dert edemiyor, değiştiremiyor. Vazgeçilen her şey için insan çok daha fazlasını elde etme gücüne sahip ama düzen insanı içine çekiyor ve benliğine yabancılaştırıyor. Bendeki tüm dünya insanının kaygısı ama bunlar anlatacaklarımın kısacası.

20 Temmuz 2013 Cumartesi

Karşılık

İşçi bir babanın okuyan oğluyum. Hayata karşı ilk isyanım babamı kriz bahanesiyle işten atan sermayeye oldu. Şimdi babam emekli olacak fakat çalışmak zorunda. Tüm hafta her gün 12 saat boyunca beni ve kardeşimi okutmak evini geçindirmek için çalışıyor. Demokratikleşen Türkiye'de işçi haklarının nasıl korunduğuna bizzat şahit oluyorum. Neden sokaklardayız neden bu düzene karşıyız diye merak edenlere halkın tüm yaşam alanları ve zamanının nasıl gasp edildiğini göstermek yetmiyor. Hükümet sermaye ve işçiler arasındaki denetimi gerçekleştiren ve işçinin haklarınını koruyan mekanizmayı yani sendikaları işlevsizleştirdi. Aynı durumdan meslek odaları da müzdarip oldu yakın zamanda. İnsanlar sermayenin kar hırsı altında eziliyor. Düzenin mekanizmalarının çalışması için kullanılıyor ve kendi derdinin tüm dünya halklarının derdi olduğunun farkına varamıyor. Zenginin gün geçtikçe zenginleştiğini fakirin ömrünü karnını doyurmak için çalışmakla geçirdiğini görmüyor. Tüm sermaye birikimini kendisinin ürettiğini fakat karşılığını alamadığını, düşünmeye dahi vakti olmadığını anlamak istemiyor. Sırf daha da zenginleşmek için insanların hayatlarını sömüren emperyalist ülkelerin kapısında köle olan devletinin politikaları uğrunda halkın canını dahi alabilecek seviyeye geldiğini içselleştiremiyor. Doğa katlediliyor gelecek nesiller köle olarak doğmaya mahkum ediliyor. Hepimiz işçi cocuğuyuz hepimiz köylü cocuğuyuz hepimiz memur cocuğuyuz. Dertlerimiz ortak,müşterek ilişkilerimiz ve karşı çıkışlarımız var. Sokaklardakiler de evlerindekiler de suçlu olanlar değil. Biz egemenlerin politikalarının çarkları olmaktansa kolektif hareket ederek bu dünyanın tüm kaynaklarından eşit şekilde yararlanabileceğimiz ve adil bir düzen inşa edebilecek güçteyiz. İsteklerimiz ortak sıkıntılarımız ortak çözümümüz için mücadelelerimiz de ortak! Kol kola sonsuzluğa...

19 Temmuz 2013 Cuma

Güç Halkındır!

Özgürlük hissini anlamlandırdığım bir 'Haziran'dı. Yazarken, konuşurken kullandığım kelimelerin canlılığını hissetmemi sağlayandı. Bu açıdan haykırdıklarım sıradan hissiz cümlelerin tutsak kelimeleriyle dolu olmayacak. Kendimi gerçekten işlevsiz hissettiğim zamanların acısını yaşadım uzun süre. Benim gibi düzenin baskısında ezilen ve hayatı anlamsızlıkla tanımlayan bir sürü de insan tanıyorum. Asıl kendimi yargıladığım içimde kopan fırtınaları dışıma taşıyamamdı. Öyle başkaldırışların, kahramanlıkların hikayelerine şahit oluyordum ki kendimden, tutsak kalmışlığımdan nefret ettiğim oluyordu. Uykusuz geçen gecelerde hayaller kurup harekete geçmem gerektiğine kendimi inandırıyordum fakat ertesi gün yine kendime ihanet ediyordum. İşte bu 'Haziran' bana kendimi bulma fırsatı verdi. Zihnimi paramparça ettiğim düşüncelerimi özgürleştirebilmem için adeta yeni bir dünya inşa etti. Özgür Haziran'ın her gününde hayallerimdeki tüm kelimeleri anlamlandırdım ve tüm duygusal karşılıklarını hissederek var oldum. Benim için yaşanılan bir tarih değil duygu yüklü bir diriliş hikayesiydi bu. Heyecanın ertesi olmadığına inanırım ve ben gerçekten heyecanlanmıştım. Bu heyecanla yaşamaya ve üretmeye devam edeceğime inancım nefes alıp verme zorunluluğu kadar kesin ve keskin. Günler geçtikçe insanların hissizliğini ve kendindeki gücü hissedemediğini görmek beni gerçekten en rahatsız eden durum. En büyük temennim Özgür Haziran'ın ve gelecek tüm haziranların halkın kendi gücünü bilerek yaşadığı zamanlar olarak geçmesi. Hayatı çok farklı anlamlandıran ve yorumlayan Gezi Parkı ve ülkenin bir sürü yerindeki halklar bir arada paylaşarak ve hayatlarına katkı sunarak geçirdi bu değerli zamanları ve kendindeki gücü tüm dünyaya gösterdi. Boyun eğmek insanın kendine, hayatına, inandıklarına yabancılaşmasının en belirgin halidir diye düşünüyorum. Tüm inançlarda hak gaspı kötülük kriterlerindendir. Hakkı gaspedilen insanların kol kola bu özgürlüğü bedenlerinde yaşatttıklarını gördük. Bu duygu yığınlarıyla yazılan direniş tarihinin ertesi tüm halkların en büyük kazanımı güçlerini doruklarda hissetmek olmalıdır. Güçlerini paylaşarak iktidara getirdikleri, onurlandırdıkları insanların haklarını elinden almalarına, itiraz etmeye değil kabullenmeye zorlanmalarına ve yöneten değil itaat eden durumunda olmalarına tüm insanlığın isyan etmesi şarttır. Sınırlı olduğuna hem fikir olduğumuz yaşamımızı; özgürlüğümüzü kazanmaya, hakkımızı elde etmeye, emeğimizin karşılığını almaya ve tüm insanların bu şekilde sonsuzluğa uğurlanmasını sağlamaya adamktan başka çaremiz yok!

7 Temmuz 2013 Pazar

Olağan Gözyaşı

Sabaha kavuşan bir gecede, sessizce
Ezilenlerin, tutsak edilenlerin,
kurban olanların, azınlık olanların,
hakkı yenenlerin, mücadele edenlerin gözyaşları
Sessizce, gece ve olağan olanı
Bir kalbin zamansız haykırışı
Direnişin, karşı çıkışın, devrimin soluğu
Anlamın sonsuzluğu